28 Kasım 2013 Perşembe

Urdun'e gittim.

Konuk Yazar E.A.
Kasim 2013
1 GBP = 1.10 JOD

Arabistan'li Lawrence, dusmani denizden bekleyen Osmanli ordusunu hazirliksiz yakalamak icin etrafindaki Bedevi guclerini colden gecmeye ikna ettikten sonra "To Aqaba" diye bagirarak gaza getiriyordu. Urdun seyahatimiz yaklastikca ben de icimden surekli bunu tekrarlamaya basladim "To Aqaba !"

Havaalanina gitmek icin evden 8'de yola ciktik, Londra-Amman, Amman-Akabe yolculugu 12 saat surdu, Turk vatandaslarina vize olmadigi gibi giris ucreti de yokmus hatta, biz Urdunlulerin girdigi siraya bile girebiliyormusuz biz bunu 10 dakika para cekme 10 dakika da pasaport kontrol sirasi bekledikten sonra ogrendik ama olsun. Artik bir seyehat rutini olan taksici kavgamizi yaptiktan sonra otele yerlestik, ilk kebap siparisi denememiz husranla sonuclandi. 

----------------------------------
Sabah deniz kenarina yuruduk, Kizil Deniz'e ayagimizi soktuk, piknik yapan aileler, denize giren cocuklar, ata binen genclerin arasinda, huzur icinde kitap okuyup guneslenen turist ciftin konsantrasyon yetenegine hayran oldum. 

Ogle uzeri Dunya Kupasi biletlerine bakmak icin bir internet kafeye gittik, Ayla'nin pozitif enerjisi sayesinde 2 mac icin daha bilet almayi basardik boylece elimizdeki mac sayisi  bes oldu. Bekle bizi Brezilya. 

Taksici Musa tam soyledigi saatte geldi 25JOD'a bizi Wadi Rum'a goturdu.  Cadirimiza yerlestik, atesin basina gectik, caylarimizi dolduruk. Selim darbukasini cikardi basladi calmaya. 

Gece hava bayagi sogudu, saat iki gibi uyandim, cadirdan ciktim, parlak bir ay vardi ama ona ragmen yillardir gormedigim kadar yildiz gordum. 

----------------------------------------------------------------------------
Sabah Nayir'in jipinin arkasina atladik ve vadinin icine dogru yola ciktik, kayalara, kum tepelerine tirmandik, colde yuksekten bosluga bakmayi cok sevdim, sonsuz bir bosluk ve sessizlik.  Buradaki sessizligi tarif etmek gercekten guc. 


Geri donus yolunda fotograf makinamin cebimde olmadigini fark ettim, geldigimiz yollardan 10 dakika kadar geri donduk, bulduk, bir onceki seyahatimizde yanimiza aldigimiz fotograf makinasina ciddi zarar verince disarida kullanim icin uretilmis olan super dayanikli bu makinayi bu seyahatten once almistik, ilk testi basariyla gecti. 

Kampa donduk biraz dinlendikten sonra gun batimi icin develer ile yola ciktik. Gecen sene Fas'daki deve deneyiminden sonra bu deneyimimden de memnun kaldim, sabah colde deve ile seyahat eden iki turist gormustum (yukaridaki fotografta gorunmekteler), bir sonraki col seyahatinde bende tum gun deve ile yolculuk yapmaya karar verdim. 

Aksam kaldigimiz kampin sahibinin kardesi, ailesi ile kampa geldi. Bu kamplar bedevilerin eskiden yasadigi cadirlardan yapilmis turistik konaklama tesisleri, bedevilerin bir cogu artik koylerdeki evlerinde yasiyorlar, kamplardaki cadirlarda da turistler kaliyor, bizim kaldigimiz kamp oldukca otantikdi, ama cevrede elektrigi olan daha luks yerler de vardi. Atesin basina bizi de davet ettiler, tavuk ikram ettiler, adet uzere iki defa reddettim, ucuncude aldim cok lezzetliydi. 

Ailenin buyuk kizi Hala ile kum uzerinde SOS oynadim, bir nevi zaman yolcugu yapip, ay isigi altinda elimizdeki cubuklarlar kum uzerinde birbirimize matematik problemleri sorduk. Ailenin geceyi disarida gecirecegini ogrenince bize de bir cesaret geldi ve biz de disarida yattik.  
------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Sabah 6 gibi uyandim,o tarif edemedigim sessizlik yine oradaydi, duyabildigim tek ses kulagimin icindeki cinlama sesi idi. Okan ile biraz yuruyup gunesin ne taraftan dogacagini kestirmeye calistik. 

Otobus ile 7 JOD vererek Petra'ya geldik, ogle yemegi icin kafelerden birine oturduk, menude Maklube gorunce siparis ettim, pilav ustu tavuk doner geldi, elemani cagirip bu Maklube mi diye sordum. Hic uzatmadan hayir degil kusura bakma dedi. Urdun'de yedigimiz seyin iyi/kotu dogru/yanlis ayrimini yapmamiz zor olmadi ama baska yerlerde kimbilir ne kaziklar yemekteyiz. 

Petra icin iki gunluk bilete 55JOD verdik, Kanyon'a ulasip yurumeye basladik. Petra'yi ilk ne zaman ogrendim hatirlamiyorum, yururken kanyonun sonunun nereye acilacagini biliyordum ama nasil birsey ile karsilacagimi tahmin edemiyordum, El Hazine'ye yaklastikca kalabalik artti ve kanyon surreal bir alana acildi. Kayaya oyulmus bir tapinak, muthis bir ogleden sonrasi gunesi, develer, esekler, kopekler, kalabalik muthis bir atmosfer. 

El Hazine'nin onunde uzunca bir sure gecirdikten sonra Petra'nin icine dogru yuruduk, yukariya tirmanip sehre yukaridan baktik, 

El-Hazine'ye dondugumuzde etraf sakindi, yavas yavas kanyondan geri yuruyup yola ciktik, otele geri donduk. Londra'dan ucaga bindigimizde Urdun'e maca giden Uruguay'lilar vardi. Dunya kupasi elemelerinde Urdun, Uruguay'la karsilasti, Otelin lobisinde biraz Urdun'u destekledik ama durum umutsuzdu. 5-0 kaybettiler.
-----------------------------------------------------------------------------------
Petra'daki ikinci gunumuz icin oglene dogru kanyondan yurumeye basladik. El Hazine;nin onunde biraz vakit gecirip devecileri atlattiktan sonra Petra;nin icine dogru yurumeye basladik. Ogle yemegi icin bir kayanin uzerine oturdugumuzu goren, cocuklar ellerindeki kartpostallari satmak icin yanimiza geldiler, ilk once gelenden herhalde 10 yil once basilmis olan kartlardan aldim, bu cocuklar ve aileleri eski Petra'nin icinde yasiyor gibiler, cocuklar kart, anneleri ve ablalari incik boncuk satiyor, babalari ve abileri ise essek ve katir ile taksicilik yapiyor, boylece Petra olu bir antik sehirden yasayan bir sehre donusuyor.
Sehrin tamamini gezmek oldukca zor, bir kac yapiyi gordukten sonra Manastir yoluna donduk, elimizdeki brosure gore 800 basamak var, baska bir kanyonun icinden yavas yavas yukselmeye basladik.
Manastira ulastigimizda neden buraya yapildigini anlamak pek zor degil, aksam gunesi cok guzel burada.
Gunesin batisi icin biraz daha tirmanip bir ud sesine dogru gittik, tepede tek basina ud calan hediyelik esya satan amcanin dukkaninin kenarina oturup gunesin batisini izledik,

Gunes battiktan sonra hava hizli bir sekilde kararmaya basladi, duzluge indigimizde tamamen kararmisti, ay isigi altinda, essekci amcalari redderek tum yolu yuruduk, bizden baska hic turist kalmamisti (biletin arkasinda gunes batmadan ayrilin yaziyor). El Hazine'nin onunde biraz dinlendikten sonra, kanyondan geri yuruduk, aksam ki gosteri icin yolda mum yakiyorlardi cok atmosferik oldu.

Aksam yemegi icin turistik mekandan birkac meze soyledik yine hayal kirikligi oldu. Otelin oraya donunce sokakta mangal yapanlardan bir durum aldim iyi geldi. Okan'in otelciden ogrendigi tatlilari bulmak icin bir tatliciya gittik ama kunefe ile yetinmek zorunda kaldik.
-----------------------------------------------------------------------------------------------
Sabah, Harun ile Kings Highway'i takip ederek Madaba'ya dogru yola ciktik. Yol uzerindeki bir kac duraktan sonra, elimdeki altimetre -400 metre gosterirken Oludeniz'e  (Lut Golu)ulastik.
Oludeniz'e batmiyorsunuz olay bu, her sene acaba nasil batmiyoruz diye ugrasan bir kac turist boguluyormus,
Bekledigimiz'in aksine Oludenizin Urdun tarafinda deniz'e girmelik cok alan yokmus Petra'daki otelin tavsiyesi ile Oh Beach adinda bir beach cluba gittik, ortam guzeldi, bir ara ablalar Arap muzigi ile dans edip ortami daha da senlendirdiler.

Madaba yolunda bir mozaik atolyesinde durduk, Turk oldugumuzu ogrenince iceriden Zeynep geldi. Zeynep Bulgaristan'dan gelip Urdun'e yerlesmis, bir Urdunlu ile evli. Bize mozaik yapimini Turkce anlatti, kendimizi ayricalikli hissettik, ama fiyatlar oldukca yuksekti.

Yol  uzerinde Nebo daginda durup Hz. Musa'nin  halkina gosterip iste size vaad edilen topraklar dedigi topraklara baktik.

Madaba'ya hava kararirken ulastik, otelde biraz dinlenip, aksam yemegi icin restoran aramaya ciktik, yolda iki gun once Petra'da gordugumuz Ispanyol grupla karsilastik, listemizdeki restoranlardan birine gitmisler memnun kalmislar bizde oraya gittik.

Arak, Meze, Nargile, Ud hersey kivamindaydi, Urdun seyahatinin en neseli aksamini gecirdik.
---------------------------------------------------------------------------------------------------------
Sabah dun tepeden baktigimiz Israil haritasinin mozaik versiyonuna yakindan bakmak icin Kiliseye gittik, Kilisede Arapca kilise muzigi caliyordu. Latince kilise muzigine ve  Arapca Kuran'a alismis kulagim Arapca kilise muzigini algilamakta ilk basta zorlandi, hep Kuran baglaminda duymaya alistigimiz sesleri bir kilisede duymak beynimi bir kac dakika kitledi.

Kilisinin bahcesine kilisenin zemindeki mozaigin bir resmini koyup uzerine sehirlerin ismini yazmislar. Ben de Ayla ve Okan'a haritayi anlatmaya basladim. Musa'nin nasil Misir'da cikip kizildenizi gecip Nebo dagina ulastigini, orada olmeden once "benden bu kadar, size vaad edilen topraklarda ise burasi" dedigini, Lut Peygamberin magrasinda neler oldugunu falan anlatirken, etrafdaki turistler de etrafimiza toplanmaya basladi.
Insanlara birseyler anlatmayi sevdigimi hatirladim be ileride bir zaman rehber olmaya karar verdim.

Yakinlardaki bir kiliseyi ve ardindan Turk Sarayini (Osmanli zamaninda valilik binasiymis) gordukten sonra Jerash'a yoluna ciktik. Yol iki saat kadar surdu. Orta boy bir Roma sehri olan Jerash'da yollar, meydanlar, ve tiyatro pek zarar gormeden duruyordu.
Tiyatroda, tulum calan ekip Brezilyali ve Japon turistlerle dolu tiyatroyu epeyce senlendirdi.

Urdun'de mezeler bizi pek memnun etmediginden, kitapdan, Jerash'da bir Lubnan restorani bulmustuk, Londra'da da mezenin en iyisini Lubnan restoranlari yapiyor, durum Urdun'de de durum ayniymis, masamizi donattik, son bir kac gunun acisini cikardik. Aksam uzeri Amman'a ulastik.

Dun aksamki nargile bagimlilik yaptik, bir tane daha fokurdattim.

-------------------------------------------------------------------------------------------------------
Sabah Amman'i dolasmaya basladik, bir kuyumcu Turk oldugumuzu ogrenince, "Ben de Istanbulluyum" dedi ve kartini uzatti. "Tariq Istanbuli". "Buyuklerimiz evde hep Turkce konusurlardi ama bize pek ogretmediler" dedi. Dilimizde bu kadar cok Arapca kelime varken ve Tariq'in dedesi Turkce konusurken biz Ingilizce anlasmaya calistik.

Carsi pazar dolastik, en cok Nar ve Sarimsak satiliyordu. Son donemde gittigimiz her yerden sarimsak alip geliyoruz, Urdun'de de firsati kacirmadik, Nar ve Sarimsak aldik.

Urdun Krali'nin bile gelip falafel yedigi Hashem'de falafel ve humus yedikden, ve humusu menumuzden bir sureligine cikarmaya karar verdikten sonra, tam kendimizi bir kafeye atmistik ki siddetli bir yagmur basladi.
2 dakika icinde yollari su basti, bir ara mahsur kalacagiz diye endiselendik ama yagmur cok surmedi.

Amman'in yeni tarafina gitmedik, hava'da yagmurlu olunca son gunumuz biraz baygin gecti. Otel'de zehir gibi Arap kahvelerimizi icip havalanina geldik. Bir sise arak ve bir sise su alinca Ayla'nin elinde sadece 1 dinar kaldi, uzun ugraslar sonucu 1 dinarlik bir cikolata bulabildik. Ucaga binecekken cebimde 2 dinar daha buldum.


Hiç yorum yok: